Paris turist yorgunu bir şehir. Paris’ten bir günlüğüne turistleri çekip alın. Göreceksiniz Parisliler rahat bir nefes alacak. Dinlenecek kendilerine gelecekler. Yüzleri gülecek. Birbirlerine ve bize daha iyi davranacaklar. Sinirli sinirli konuşmayacaklar. Turistlere iyi davranmanın bir yolunu bulacaklar. Sokaklar boşalacak trafik rahatlayacak, dükkanların önündeki kuyruklar azalacak. Buna ihtiyaç var ciddi ciddi.
Restoranlarda garsonlar kendileriyle İngilizce konuşan turistlere kafalarını diğer yana çevirerek yanıt veriyor. İngilizce anlasalar bile Fransızca konuşmaya devam ediyorlar. Bir şey anlamadığınızda asabi hareketler yaparak İngilizce bilen meslektaşlarına “sen bak şu masaya” diyerek kaş göz ediyorlar. Siz istediğiniz kadar “merci” “bonjour” falan diyerek şirin görünmeye çalışın. Hiç para etmiyor bu hareketler.
Diyorum ya yorgunlar bıkkınlar. Her yıl Paris’e 30 milyon turist geliyor. Paris’in nüfusu hepi topu 2 milyon. Kaldırmıyor bu kadar insanı şehir. Mesela Le Deux Magots ya da Café de Flore gibi kafelerin önünde kuyruklar oluşuyor. Saint Germain Bulvarının üzerinde birbiriyle neredeyse bitişik bu iki kafeden Sartre’lar, Picasso’lar, Andre Gides’ler, Louis Aragon’lar, Ernest Hemingway’ler geçmiş. Şimdi siz gidip turist turist oturuyorsunuz tam önünüzde otobüsler duruyor içinden inen gruplar onar onar içeri dalıyor. Adamlar da haklı yani sinir olmakta… Şu an emin olun kimse gitmiyor bu kafelere turistlerden başka. Bırakın edebiyatın ünlü isimlerini, içeride Fransız kedi bile bulamazsınız.
Peki Parisliler nerede? Sokak aralarında turist turist yürürken kızımın çamurlara bulanıp enerjisini atacağı bir park buldum. Enerji atılınca sokak arasında bir mahalle kafesine oturduk. Adı Judy. Karşısındaki bakkaldan baget aldım. Bir de kahve söyledim. Kızıma da yumurta geldi. Kahvaltı ettik. Herkes güleryüzlü. Böyle yerler de var ama öyle turistik haritalarda olmayan yerler bunlar.
Paris’te Fransızca bilmiyorsanız işiniz zor. Londra’da dil bilmeseniz de güler yüz eksik olmaz. Herkese, turist ya da yabancı ya da göçmen, eşit ve düzgün muamele edilir. Kimseye farklı şu bu olduğu hissettirilmez. Londra budur. Servisin yavaş ya da hızlı olmasından daha önemli bir özellik. Hız dediğimizde orada İstanbul ilk sırada. Daha masaya giderken sipariş alınır. Oturduğun an sipariş gelir. Son lokmanı bitimeden tabak alınır masa silinir. Bunu ben başka hiçbir yerde görmedim. Bazen bu iyi. Ama bazen fazla zorluyor Türkiye servis anlayış insanı. Masada iki dakika konuşmana bile izin olmuyor. Devamlı aktif bir garsonla muhatap oluyorsunuz. “Onu vereyim, şunu yaptırayım” yoruyor.
Favorim Londra. En kötü servis Paris’te. Kısmet olursa bir gün de İtalya, Yunanistan konuşuruz. Yaza mesela…