Nerede o eski köpekler…
Vakanüvis
Sokak köpekleri sorunu giderek büyüyor. Hayvanseverlerin bir bölümünün abartılı tepkileri nedeniyle kamu otoriteleri kalıcı ve radikal kararlar almakta zorlanırken, saldırılarla yaşanan can kayıpları, yaralanmalar ise mağdur sayısını her geçen gün arttırıyor. Tarihimizde, bugünkü manasıyla “ sorunu”na ise pek tesadüf edilmiyordu. Osmanlı döneminde köpekler, halkın merhametiyle kendileri için rahat bir ortam bulurken, pek çok yararlarıyla da mahallelerin vazgeçilmez varlıkları oluyorlardı.
Toplumsal hayatın ayrılmaz parçalarıydılar
Doç. Dr. Metin Menekşe’nin, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi’nin Aralık 2018 sayısında kaleme aldığı, “Batılı Seyyahlar Gözünden Osmanlı İstanbul’unda Köpekler” başlıklı makalede yer alan bilgilere göre, evcilleştirilen köpekler tarih boyunca hemen her toplumda insanlara yakın bir biçimde yaşamışlardı. Birçok millet gibi, Osmanlılarda da durum böyleydi. Özellikle İstanbul’da köpekler, şehir hayatının toplumsal serüvenine katılmışlar, kendi “bağımsız koloniler”ini kurmuşlar, yönetim ve güvenlik sorunlarını “uzmanlaşma” düzeyinde çözümlemişler ve ortak yaşamın “felsefesini” şaşmaz bir doğrulukla uygulamışlardı.
Müslümanların kuş, kedi ve köpeklere yönelik şefkatli tutumları o kadar dikkat çekiciydi ki, İstanbul’a gelen Batılı seyyahlar kaleme aldıkları seyahatnamelerinde İstanbul ahalisi ile sokak hayvanlarının yaşamının iç içeliğini şaşkınlık ve hayranlıkla anlatmışlardı. Sayıları az olan bir kısım seyyah ise Batılı şehircilik standartlarıyla düşünülünce bu halin kabul edilemez olduğunu yazmıştı. Aynı devirlerde Batılı ülkelerde ise köpekler büyük paraların döndüğü bahisler için acımasızca dövüştürülüyordu.
Mahalle kültürünün yapıcı etkisi
Bir İngiliz ısırılınca…
İstanbul’daki ilk sokak köpeği sorunu ise bir İngiliz vesilesiyle görünür hale gelmişti. Ondokuzuncu yüzyılın başlarında, Padişah II. Mahmut döneminde, Galata civarında dolaşan bir İngiliz vatandaşının, köpeklerin saldırısından kaçmak isterken yüksek bir duvardan düşerek hayatını kaybetmesi, kısa sürede diplomatik bir krize yol açmıştı. Olay, İngiltere Büyükelçiliği tarafından şiddetle protesto edilmiş, bilahare İngiltere hükümeti Osmanlı hükümetine bir ültimatom çekmişti. Bu gelişmeler üzerine, Sultan II. Mahmut, İstanbul’daki köpeklerin toplanarak Marmara Denizi’ndeki Sivri Ada’ya (Hayırsız Ada) nakledilmesini emretmişti. Ancak hava şartlarının elverişsizliği nedeniyle tekneler kıyıya sürüklenmiş ve nakil girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İstanbul halkı da “Günahtır, yapmayın.” diyerek karara tepki gösterince, köpeklerin nakledilmesi, 1910 yazındaki meşhur Hayırsız Ada’ya nakil hadisesine kadar bir daha gündeme gelmemişti.